Kelimenin Kefareti: Edebiyatın Işığında Günah Keçisi Hangi Dine Aittir? Kelimeler, insanlığın en eski aynalarıdır. Her çağda, her kültürde insanlar suçlarını, utançlarını ve korkularını kelimelere yükleyerek hafiflemeye çalıştı. Bir edebiyatçı için bu, yalnızca bir anlatı biçimi değil, insan ruhunun kendini temize çekme çabasıdır. “Günah keçisi” kavramı da bu çabanın en eski simgelerinden biridir. Peki, günah keçisi hangi dine aittir? Aslında bu sorunun yanıtı yalnızca teolojik değil, edebî bir derinliğe de sahiptir. Çünkü “günah keçisi”, dinlerin sınırlarını aşarak insanın ortak hikâyesine, yani suç ve arınma arasındaki o kadim çelişkiye ait bir metafordur. Kökenin İzinde: Eski Ahit’ten Edebiyatın Kalbine Tarihsel olarak, günah keçisi…
8 YorumDijital Dünya Rehberi Yazılar
Gümrüksüz Bir Alan Ne Demek? Felsefi Bir Bakış Felsefe, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, dünyayı, insanları ve toplumları anlamaya yönelik sürekli bir sorgulama sürecidir. Filozoflar, varlıkların ve kavramların derinliklerine inmeyi hedefler, sadece yüzeydeki gerçeklikle yetinmezler. Bugün, “gümrüksüz bir alan” kavramı üzerinden, toplumları, sınırları ve varoluşu yeniden düşünmek istiyorum. Gümrük, fiziksel ve toplumsal bir sınırlamadır; ancak gümrüksüz bir alan, bunun tam tersidir—sınırların olmadığı, serbest bir geçişin mümkün olduğu bir ortamı ifade eder. Ancak, bu “gümrüksüz” alan, yalnızca ticaret ve mal hareketiyle sınırlı bir kavram mıdır? Yoksa toplumsal, etik ve ontolojik açıdan da derin bir anlam taşır mı? Gelin, bu soruları etik, epistemoloji…
Yorum BırakBilimsel/Latince adı: tibia (halk arasında: kaval kemiği). İnce komşusu ise fibula (eskiden “perone” de denirdi). Şöyle buyurun: Bir fincan kahve, bir tutam merak ve bacağınızın ön yüzünde, “sehpa köşesiyle” tanıştığınızda göklere kadar yankılanan o meşhur kemik… Bugün “kaval kemiği ismi nedir?” sorusunu hem gülelim hem öğrenelim diye konuşuyoruz. Kaval Kemiği İsmi Nedir? Hem Mizah Hem Anatomi Bir arkadaş sohbetinde “Şu kaval kemiğimi vurdum!” dediğinizde herkes anlar; ama biri çıkar “Onun bilimsel adı nedir?” diye sorarsa, işte orada sahne ışıkları size döner. Cevap kısa ve net: tibia. Evet, tıpkı bir müzik aleti gibi duyuluyor. Tesadüf değil; Latince “tibia” eski çağlarda flüt/kaval…
Yorum BırakBüyükçekmece Gölü Neden Kurudu? Edebiyatın Gözünden Bir Kayboluşun Hikâyesi Bir edebiyatçı için her göl bir hikâyedir; her kuruyan su, bir sessizliğin yankısıdır. Büyükçekmece Gölü’nün kuruması, yalnızca bir ekolojik gerçeklik değil, aynı zamanda bir anlatının eksilmesidir. Çünkü göller, tıpkı roman karakterleri gibi yaşar, dönüşür ve bazen de kaybolur. Her biri insanın doğayla kurduğu ilişkiyi, onun tutkusunu, ihmalkârlığını ve varoluş sancısını anlatır. Bu yazı, Büyükçekmece Gölü’nün kurumasını bir çevre olayı olarak değil; bir edebi tema olarak okumaya davettir. Bir Zamanlar Mavi Bir Cümleydi: Gölün Anlatısı Eskiden Büyükçekmece Gölü, İstanbul’un batısında denize nazır bir aynaydı. Balıkçılar sabahın erken saatlerinde ağlarını atarken, göl yüzeyi…
Yorum BırakKanaviçe Kime Ait? Bir İğnenin Ucunda Dünyayı Dolaşan Hikâye İtiraf edeyim: Kanaviçeyle ilk tanıştığım gün, annemin dantelleriyle büyümüş biri olarak sadece “nostalji” bekliyordum. Oysa bir iğnenin ucundaki iplik, beni sınırlar ötesi bir yolculuğa çıkardı. Aynı tekniğin, farklı dillerde farklı adlarla anılsa da dünyanın dört bir yanında ortak bir görsel dil kurduğunu gördüm. “Kanaviçe kime ait?” sorusu da tam burada anlam kazandı: Bir tek kişiye ya da millete mi, yoksa birlikte ördüğümüz bir hafızaya mı? Bir Teknik, Çok Coğrafya: Kanaviçenin Kısa Veriye Dayalı Haritası Kanaviçe (cross-stitch), “sayılı iş” mantığıyla kumaş üzerinde X şeklinde atılan basit bir dikişe dayanır. Bu sadelik, tekniğin…
8 YorumStres Vücutta Nereye Vurur? Edebiyatın Dönüştürücü Gücü Üzerine Bir İnceleme Kelimelerin Gücü ve Anlatıların Dönüştürücü Etkisi Edebiyat, bir insanın ruhunun derinliklerine iner, kelimelerle duygularımızı anlatır ve bazen de saklamak istediklerimizi gözler önüne serer. Her kelime, bir dünyayı barındırabilir; her cümle, içsel bir yolculuğun başlangıcı olabilir. Bir edebiyatçı olarak, stresin yalnızca fiziksel bir durum olmadığını ve bu durumun ruhumuzda izler bıraktığını çok iyi biliyorum. Çünkü kelimeler, yalnızca düşüncelerimizi değil, aynı zamanda bedenimizi de yansıtır. Stresin vücutta yarattığı izler, yazılı anlatılarla pek çok kez karşılık bulur. Tıpkı bir karakterin içsel çatışmalarını yaşarken bedeninde belirginleşen acılar gibi, gerilimlerin bedende farklı formlarda iz bıraktığını…
7 YorumPopoya Başka Ne Denir? Felsefenin Gözünden Bir Sorgulama Giriş: Filozofun Bakışıyla Bir Kelimenin Ardındaki Dünya Bir filozof için her kelime, varoluşun küçük bir aynasıdır. “Popoya başka ne denir?” sorusu, ilk bakışta sıradan ya da mizahi görünebilir. Fakat felsefi derinlikle ele alındığında, dilin, anlamın ve kimliğin sınırlarını zorlayan bir soruya dönüşür. Çünkü dil, yalnızca iletişim aracı değil; aynı zamanda insanın dünyayı kavrayış biçimidir. Peki bir beden parçasına verdiğimiz isim, o bedene, o varlığa, hatta bize dair ne söyler? Etik Perspektif: Utanç, Saygı ve Bedensel Anlam Etik açısından bakıldığında, “popo” sözcüğüne alternatif arayışı, toplumsal normların ve ahlaki kabullerin derinliklerine iner. Bazı toplumlarda…
8 YorumMeşru Örf Nedir? Toplumsal Normların Görünmeyen Ağı Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme Toplumun dokusunu anlamaya çalışan bir araştırmacı için en ilgi çekici alanlardan biri, insanların birbirleriyle kurdukları görünmez kurallar sistemidir. Yasalar yazılıdır, ama toplumun gerçek düzeni çoğu zaman yazılı olmayan kurallarla, yani örf ve adetlerle şekillenir. Bu kuralların bazıları, zaman içinde ahlaki ya da dini onay alarak “meşru örf” haline gelir. Bir başka deyişle, toplumun hem vicdanında hem de hukuk anlayışında yer etmiş davranış biçimleridir bunlar. Meşru Örfün Tanımı ve Toplumsal Kökeni Meşru örf, bir toplumda uzun süre uygulandıktan sonra hem halkın vicdanında hem de hukuki sistemde kabul gören örf ve…
6 YorumMaxilla Kimlerle Eklem Yapar? Ontolojik Bir Bağlantının Felsefi Anatomisi Bir filozof olarak, insan bedenine baktığımda yalnızca et ve kemik değil, varlığın bir haritasını görürüm. Beden, düşüncenin sessiz yansımasıdır; her eklem, varoluşun birbirine bağlanan halkalarını temsil eder. Maxilla — yani üst çene kemiği — anatomik düzlemde komşularıyla birleşir; fakat felsefi düzlemde, o birleşim sadece bir temas değil, bir varlık diyaloğudur. Bu yazıda, “Maxilla kimlerle eklem yapar?” sorusunu yalnızca biyolojik bir merak olarak değil, aynı zamanda etik, epistemolojik ve ontolojik bir sorgulama olarak ele alacağız. 1. Maxilla: Anatomiden Felsefeye Uzanan Bir Köprü Maxilla, insan yüzünün merkezinde yer alır; burun, zigomatik (elmacık kemiği),…
8 YorumKalpsizler Kitabı Ne Anlatıyor? Duygusuzluk Değil, Toplumsal Bir Ayna Bazı kitaplar vardır, kapağını açtığınız anda size sadece bir hikâye değil, bir toplumun nabzını sunar. Kalpsizler tam da böyle bir eser. Adı soğuk, mesajı sert, ama alt metni insanın içini yakacak kadar sıcak. Kalpsizliğin bireysel bir sorun değil, sistematik bir sonuç olduğunu anlamak için bu kitap, sadece bir roman değil; bir sosyal deney gibi okunmalı. Peki soralım: Gerçekten kim “kalpsiz”? İnsan mı, toplum mu, sistem mi? Toplumsal Cinsiyetin Sessiz Savaş Alanı Kalpsizler’i yüzeysel bir roman olarak okumak büyük hata olur. Çünkü hikâye, duygusal yoksunlukla sarmalanmış bir dünyada, kadın ve erkek rollerinin…
8 Yorum